Kongreler Ve Son Osmanlı Meclisi Mebusanı
I-İstiklal Savaşının Esası:
Türk İstiklal Savaşı, yeni ve tamamen bağımsız bir Türk Devleti kurmak için girişilen, çok yönlü, milli
bir mücadelenin bütünüdür. İstiklal Savaşı vatanın yalnız düşmandan kurtulması için yapılmış askeri ve
siyasi bir hareket değildir. Aynı zamanda Türk devriminin bir safhasıdır. Bunu şöyle hulasa edebiliriz:
1-Memleketin yabancı işgal ve istilasından kurtarılması.
2-Saltanatın kaldırılmasıyla, milli egemenliğe dayanan hür ve bağımsız bir devletin kurulması,
3-Hilafetin kaldırılması, laikliğin kabulü.
4-Milli egemenlik ve laiklik esaslarına göre kurulan bu devletin çağdaş Batı medeniyeti seviyesine
ulaştırılması.
5-Türk kültürünün yabancı tesirden kurtulması, milli kültürün geliştirilmesi.
6-Osmanlı Devletindeki ekonomik bağımlılığın yeni Türk Devletine bulaştırılmaması.
İstiklal Savaşını dört kısımda tetkik edebiliriz:
1.Milli Birliğin Mustafa Kemal tarafından kurulması,
2.Osmanlı Hükümeti ve iç ayaklanmalarla mücadele,
3.Dış düşmanlarla mücadele,
4.Devrimler.
II-Milli Birliği Mustafa Kemal Tarafından Kurulması:
A-Mustafa Kemal'in dayandığı kuvvet:
Bu mücadele Mustafa Kemal'in dayandığı tek kuvvet kaynağı kahraman ve asil Türk ruhu idi. Mustafa
Kemal bu hususu şöyle ifade etmiştir:
"Ben 1919 yılının Mayıs'ında Samsun'a çıktığım gün elimde maddi hiç bir kuvvet yoktu. Yalnız Türk
milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu
ulusal kuvvete, Türk milletine güvenerek işe başladım."
B-Milletin Mustafa Kemal etrafında toplanması:
Mustafa Kemal Samsun'a çıkar çıkmaz milli kuruluşlar ve ordu komutanları ile ilgi kurarak kurtuluş
davamız için düşündüklerini uygulamağa başladı. Samsun'dan Amasya'ya geçen Mustafa Kemal "Vatanın
bütünlüğünü ve istiklalin kurtarılması" için milleti birlikte çalışmağa davet eden, Amasya genelgesini
yayınladı. (22 Haziran 1919)
Amasya Genelgesinin Maddeleri:
1.Vatanın bütünlüğü, milletin istiklali tehlikededir.
2.Merkezi Hükümet, üzerine aldığı yetkileri hakkıyla kullanamamaktadır. Bu hal milletimizin hiçe
sayılması sonucuna veriyor.
3.Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
4.Duruma çare bulmak, milletin hak isteyen sesini dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden
uzak bir milli heyetin kurulması gereklidir.
5.Anadolu'nun her suretle en emin yeri olan Sivas'ta milli bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır.
6.Her ilden milletin güvenini kazanmış üç delegenin hemen yola çıkarılması gerekmektedir.
7.Her ihtimale karşı keyfiyetin milli bir sır halinde tutulması gereklidir.
Amasya genelgesi İstiklal Savaşına bir başlangıç ve milli egemenlik yolunda atılmış ilk adımdır. Mustafa
Kemal bütün komutan ve valilere gönderdiği diğer bir genelge ile de, milletin içinde bulunduğu feci
durumu anlatarak, halkı mitingler yapmağa ve işgal olayını protesto etmeğe devam etti.
C-Askeri birliklerle ilişki:
Mustafa Kemal Milli Savunma teşkilatını kurmağa başladığı zaman, Osmanlı Ordusunun dağılmamış
düzenli kuvveti pek azdı. Savaş esnasında milyonlara varan Osmanlı Ordusu elli bin kişiye inmişti.
Mustafa Kemal, üç orduya bölünen bu kuvvetlerden, merkezi Erzurum'da bulunan Üçüncü Orduya
Müfettiş tayin olunmuştu. Samsun'a gelince, yalnız kendi müfettişliğine bağlı kolordularla değil, diğer
ordu birlikleriyle de ilişki kurdu. Hepsini, milli hakların savunulması, milli istiklalin elde edilmesi için
direnmeğe çağırdı.
Mustafa Kemal ayrıca İstanbul'da bulunan bazı kimselere birer mektup yazarak, milli birliğin kurulması
zorunluluğundan sözetti. Bu mektupların birinde: Artık İstanbul Anadolu'ya hakim değil, tabi olmak
mecburiyetindedir demiştir.
Mustafa Kemal aynı zamanda Türk milletine ve komutanlarına yeminle bağlandı:
"Gayei istiklal tahsil oluncaya kadar tamamıyla milletle beraber çalışacağımı mukaddesatım namına
yemin ve bunu gördüğüm arzuyu milli üzerine her tarafa tamim ettim. Artık benim için Anadolu'dan hiç
bir yere gitmemek katidir."
III-Milli Kongreler:
A-Erzurum Kongresi (23 Temmuz 1919):
Doğu illerinin Ermenilere verilmesine engel olmak için kurulan "Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti" daha köklü kararlar almak üzere bir kongre toplamağa girişmişti. Doğu illerine birer genelge
göndererek, kongreye delegeler davet etti. Mustafa Kemal kongrede bulunmak üzere Amasya'dan Sivas'a
geldi. Oradan Erzurum'a geçti (3 Temmuz 1919). Her yerde halk tarafından coşkun sevinç gösterileri ile karşılandı.
Mustafa Kemal Erzurum Kongresiyle meşgulken, O'nun bu hareketlerinden endişelenen Saray ve İstanbul
Hükümeti, İngilizlerin kışkırtmasıyla kendisini geri çağırdı Mustafa Kemal gelemeyeceğini kesin olarak
bildirince, 8/9 Temmuz gecesi resmi memuriyetine son verildi. Aynı gece O da Padişaha ve Harbiye
Nazırına birer telgraf çekerek "memur olduğu göreviyle birlikte pek çok sevdiği kutsal askerlik
görevinden de istifa" ettiğini yazdı.
Bu olayı Büyük Nutuk'ta şöyle anlatır:
"Keyfiyet, tarafımdan ordulara ve millete tebliğ edildi. Bu tarihten sonra resmi sıfat ve salahiyetten
mücerret olarak, yalnız milletin şefkat ve civanmertliğine güvenerek ve onun bitmez feyiz ve kudret
membalarından ilham ve kuvvet alarak, vicdani vazifemize devam ettik."
23 Temmuz 1919'da Erzurum Kongresi bir okulun salonunda ilk toplantısını yaptı ve on dört gün sürdü.
Kongre, başkanlığa oy birliği ile Mustafa Kemal'i seçti. Mustafa Kemal, kongreyi bir nutukla açtı. Bir
konuşmasında, milletin içine düştüğü tehlikeyi belirterek hakkımızda verilen haksız hükümleri muhakkak
iflas edeceğini söyledi. Bunun için de milli iradeye dayanan bir hükümetin kurulmasını ilk hedef olarak
gösterdi.
Kongre, bir tüzük hazırladı. Kararlarını bildiren bir de bildiri yayınladı. Kongrede alınan kararlar
şunlardır:
1.Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür; vatanın çeşitli parçaları birbirinden ayrılamaz.
2.Yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükümetinin dağılışı halinde, millet hep birlikte savunacak ve direnecektir.
3.Vatanın istiklalini korumağa Merkezi Hükümet muktedir olmadığı takdirde, gayeye ulaşmak için bir
geçici hükümet kurulacaktır. Bu hükümet üyeleri, milli kongre tarafından seçilecektir. Kongre toplantı
halinde değilse, seçimi Heyeti Temsiliye yapacaktır.
4.Kuvayı Milliyeyi etken ve milli iradeyi egemen tutmak esastır.
5.Hıristiyan ahaliye siyasi egemenlik ve sosyal dengeyi bozan haklar verilemez.
6.Manda ve himaye kabul olunamaz.
7.Milli Meclisin derhal toplanması ve hükümet işlerinin meclisin denetlenmesine konulmasını sağlamak
için çalışılacaktır.
Kongre bir Temsil Heyeti seçerek dağıldı. Bu heyetin vazifesi, kongrede alınan kararları
gerçekleştirmekti. Temsil Heyeti Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi. Kongre sonunda Mustafa Kemal şu
sözleri söylemiştir: Tarih kongremizi, ender ve büyük bir eser olarak kabul edecektir.
B-Sivas Kongresi (4 Eylül 1919):
Amasya Genelgesi üzerine yurdun her tarafından seçilen delegeler Sivas'a gelmeğe başlamıştı. Mustafa
Kemal 2 Eylül 1919 günü Sivas'a geldi. Sivas halkı Mustafa Kemal'i şehrin dışında parlak ve candan
sevinç gösterileri ile karşıladı. Kongre 4 Eylül 1919'da toplandı ve sekiz gün sürdü. Daha kongre
açılmadan, bazı kimseler Mustafa Kemal'in başkan olmasını istemiyorlardı. Bu fikirlerini O'na da
açıklamışlardı. Fakat ilk günü Mustafa Kemal başkanlık makamına çıkarak, heyecanlı bir nutukla
kongreyi açtı ve birçok kimselerin muhalefetine rağmen başkan seçildi.
Kongre, Erzurum Kongresinde alınan kararları bazı değişiklikler yaparak kabul etti. Alınan önemli
kararlar şunlardır:
1.Anadolu'da ve Rumeli'de kurulmuş olan bütün Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyetleri, Anadolu ve
Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti adını aldı.
2.Memleketi, içinde bulunduğu halden kurtarmak için derhal Milli Meclisin toplanması lazımdır. Milletin
mukadderatı bu meclisin denetlemesine bırakılacaktır.
O sırada bazı delegeler, içinde bulunduğumuz durumdan yalnız kendi gücümüzle kurtulacağımızdan
şüphe ederek, Amerika Mandasının kabulünü istediler. Uzun tartışmalardan sonra manda fikri reddedildi.
Sivas Kongresinin Önemi:
Kongre, çetin koşullar içinde toplanmıştı. İşgal kuvvetleri ve İstanbul hükümeti kongrenin toplanmasına
engel olmak için birlikte çalışıyorlardı.
Mustafa Kemal, kongrenin güven içinde ve endişesiz çalışabilmesi için her türlü tedbiri almıştı.
Kongre Anadolu ve Rumeli'den gelen delegelerden meydana geldiği için Erzurum Kongresi gibi mahalli
değildir. Alınan kararlar yurdun bütününü kurtarmak amacını taşır. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-I Hukuk
Cemiyeti'nin kurulması ile bütün memleketi kapsayan tek cemiyet haline geldi. Böylece kuvvetlerimiz bir
merkezde ve bir amaç etrafında toplanmış oldu. Bu suretle de İstiklal Savaşımızın, Milli birliğin Mustafa
Kemal etrafında toplanması safhası tamamlanmış oldu.
Kongrenin seçtiği Temsil Heyeti Mustafa Kemal'in başkanlığında, kongrenin aldığı kararları
gerçekleştirmeğe çalışmış, milli direnme hareketinin başı olmuştur.
IV-Milli Savunma ve İstanbul Hükümeti:
Mustafa Kemal Samsun'da Anadolu topraklarına ayak bastıktan sonra milli kurtuluş davası için girişime
geçti ve kısa zamanda başarıya ulaştı. Mustafa Kemal'in Anadolu'daki çalışmalarından kuşkulanan
Padişah ve Damat Ferit Paşa, milli harekete karşı cephe aldılar. Çünkü İstanbul Hükümetinin içinde
bulunduğu gaflet, Anadolu'daki kalkınma hareketinin anlam ve genişliğini anlamasına engel idi. Hatta
Damat Ferit Paşa, Paris konferansından dönüşte Anadolu'daki faaliyetler hakkında verdiği beyanatta: Altı
hafta gaybubetim esnasında Anadolu'da iğtişaş başlamış olduğunu hayretle gördüm demişti. Erzurum
Kongresi'ni ise bir isyan hareketi olarak kabul ettiğini ilan etti.
A-İstanbul Hükümeti'nin Mustafa Kemal'e karşı mücadele kararı:
Damat Ferit Paşa Milli Kurtuluş teşkilatını yıkmak için Mustafa Kemal'i ortadan kaldırmağa karar verdi.
18 Haziran 1919'da İçişleri Bakanı Ali Kemal, valilere çektiği telgrafta Mustafa Kemal'in işten
çıkarıldığını, emirlerinin dinlenilmemesini bildirmişti. Fakat bundan bir sonuç çıkmadı.
Sivas Kongresi'nin toplanacağını duyan İstanbul Hükümeti, Kongreyi dağıtmak için çareler düşündü ve
derhal harekete geçti. O sırada Harput Valiliğine tayin edilmiş olan Ali Galip'e, Sivas'ı basmak ve
kongreyi dağıtmak emrini verdi. Ali Galip Malatya'da kuvvet toplayarak baskına hazırlandı. Fakat
durumdan haberdar olan Mustafa Kemal tedbir alarak Ali Galip'i İstanbul'a kaçmağa mecbur etti.
Sivas Kongresi sona erince Mustafa Kemal, Türk Milletine karşı ihanetleri açıkça görülen Damat Ferit
Hükümetine, halkın duyduğu nefreti bildirerek; milli emellere hizmet eden bir hükümetin kurulmasını
istedi. Kabul edilmeyince, Sadrazama telgraf çekerek meşru bir hükümet iş başına geçinceye kadar
merkezle ilişkisini kestiğini bildirdi. Ayrıca Anadolu illerine İstanbul ile haberleşmeyi kesmeleri
emredildi. Bunun üzerine Fetit Paşa Kabinesi düştü, yerine Ali Rıza Kabinesi geçti.
İstanbul ile haberleşmenin kesildiği sırada, Sivas'a gelen Amerika Heyeti'nin Başkanı Harbird (Harbörd)
Mustafa Kemal'e, başarı kazanamadığı takdirde ne yapacağını sormuş ve şu cevabı almıştı:
"Bir millet mevcudiyet ve istiklalini temin için teşebbüsat ve fedakarlığı yaptıktan sonra muvaffak olur.
Ya muvaffak olmazsa demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Binaenaleyh millet, hayatta
oldukça ve fedakarlıkta devam eyledikçe başarısızlık bahis mevzuu olamaz."
a)Amasya Mülakatı (22 Ekim 1919): Ali Rıza Paşa kabinesi milli harekete karşı açıkça cephe almadı.
Fakat Sivas Kongresi'nin aldığı kararları da kabule yanaşmıyordu. Hatta bir gün milli hareket aleyhine
konuşurken:"Cumhuriyet yapacaklar, Cumhuriyet!" diye bağırmıştır.
Mustafa Kemal, Temsil Heyeti adına, Ali Rıza Paşa Kabinesiyle ilişki kurdu ise de haberleşmelerden
uzlaştırıcı bir sonuç alınamadı. Bunun üzerine İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal ile görüşmek üzere
Bahriye Nazırı Salih Paşa'yı Amasya'ya gönderdi. Mustafa Kemal ile Salih Paşa arasındaki görüşme üç
gün sürdü (20-22 Ekim 1919). Sonucundan şu maddeler üzerinde anlaşmaya varıldı:
1.Türklerin oturduğu illerin düşmana terk olunmaması ve hiç bir himaye kabul edilmemesi;
2.Türk ve Müslüman olmayan unsurlara, Türkiye'nin siyasi egemenlik ve toplum dengesini bozacak ödünler verilmemesi;
3.Sivas Kongresi kararlarının Mebuslar Meclisince kabul olunması;
4.Sulh konferansında Temsil Heyeti'nin de tasvip ettiği kimselerin bulunması;
5.Toplanmak üzere olan Meclisi Mebusanın İstanbul'da toplanmasının doğru olmadığı.
Salih Paşa alınan kararları İstanbul Hükümeti'ne kabul ettireceğine söz verdiyse de bunda başarı
kazanamadı. Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin yaptığı yegane olumlu iş Mebuslar Meclisini toplamak oldu.
Mustafa Kemal ile Salih Paşa arasında imzalanan Amasya Protokolü, milli davanın İstanbul Hükümeti'ne
kabul ettirilmesi demektir. Esasen milli davanın İstanbul Hükümeti'ne kabul ettirilmesi demektir. Esasen
Ali Rıza Paşa, İstanbul Hükümeti'nin, Anadolu'dan ayrıldıktan sonra hiç bir değer ifade etmeyeceğini
anlamıştı. Bu sebeple Anadolu ile ilişkisi, Ferit Paşa kabinesine nazaran daha olumlu olmuştur.
b)Mustafa Kemal'in Ankara'ya Gelişi (27 Aralık 1919): İstanbul'da toplanacak olan Mebuslar Meclisi için
yurdun her tarafında seçim yapılırken Mustafa Kemal Ankara'ya gitme kararını verdi. Ankara memleketin
en ortasında ve en güvenilir bir yerinde bulunduğu gibi, İstanbul'a ve işgal altında bulunan Batı Anadolu
bölgesine de yakın bulunuyordu. Ayrıca Ankara, milli hareketi benimseyen ve kuvvetle tutan
şehirlerimizden idi. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti'nin en faal şubelerinden biri
de Ankara'da kurulmuştu.
Mustafa Kemal 13 Aralık 1919'da Sivas'tan Ankara'ya hareket etti. Yolda Kayseri ve Kırşehir'e uğradı.
Kırşehir'de gece şerefine fener alayı tertip eden halka şöyle dedi:
-Bu milletin içinden çıkan bir Kemal,"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,Yok imiş kurtaracak
bahtı kara maderini." diyor.Gene bu milletin bağrından çıkan bir Kemal de diyor ki: Vatanın bağrına
düşman dayasın hançerini ,elbet bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."
Mustafa Kemal'in bu sözleri, kurtuluş umudunun ve büyük ülküsünün bir ifadesidir.
Mustafa Kemal, 27 Aralık 1919 Cumartesi günü Ankara'ya geldi. Bu tarihten itibaren Ankara, Temsil
Heyeti'nin merkezi oldu.
B-Son Osmanlı Meclisi Mebusanının toplanması (12 Ocak 1920):
Sivas Kongresi'nde alınan kararlardan biri de Meclisi Mebusanın toplanması idi. Temsil Heyeti'nin ısrarı
üzerine Padişah ve İstanbul Hükümeti, Osmanlı Mebuslar Meclisi'ni toplamağa karar verdi. Mustafa
Kemal düşman tehdidi altında bulunan, her an işgal edilmesi mümkün olan İstanbul'da Meclisin serbestçe
çalışamayacağını biliyordu. Bu sebeple Meclisin Anadolu'nun herhangi güvenilir bir ilinde toplanmasını
istedi. İstanbul bu fikri kabul etmediği gibi, bazı arkadaşları da Meclisin İstanbul'da toplanması fikrini
savundular. O da Mebuslar Meclisinin İstanbul'da toplanmaması için fazla ısrar etmedi.
Son Mebuslar Meclisi 12 Ocak 1920'de açıldı. Padişah hastalığını ileri sürerek açılış töreninde
bulunmadı. Onun yerine açış nutku Sadrazam Ali Rıza Paşa tarafından okundu. Mecliste Mustafa
Kemal'e ve Milli davaya bağlı bulunan milletvekilleri Felah-ı Vatan Grubu adıyla bir grup yaptılar. Bu
grup Erzurum ve Sivas Kongreleri esaslarını taşıyan"Misakı Milli" denilen beyannameyi hazırladı. Bu
belge Mebuslar Meclisi'nin 28 Ocak 1920 tarihli oturumunda kabul ve ilan edildi.
a)Misakı Milli:
1-30 Ekim 1918'de ateşkes imzalandığı vakit Osmanlı Devletinin, düşman ordularının istilası altında
bulunan ve Arapların çokluk teşkil ettikleri toprakların mukadderatı halkın özgürce verecekleri oya göre
tespit edilecektir. Osmanlı-İslam çoğunluğu ile meskun bulunan kısımların genel topluluğu hiç bir
nedenle ayrılık kabul etmez bir bütündür.
2-Halkın oyu ile Anavatana katılmış olan Elviyei Selase (Kars, Ardahan, Artvin) için icap ederse tekrar
halkın serbest olarak oyuna müracaat edilmesini kabul ederiz.
3-Türkiye sulhüne bırakılan Batı Trakya'nın hukuki durumunun saptanması da yerli halkın tam
bağımsızlık içinde özgürce verecekleri oya uyularak yapılmalıdır.
4-Osmanlı Hükümeti'nin merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi'nin güveni her türlü tehlikeden
korunmalıdır.
5-İtilaf Devletleri ile kararlaştırılan esaslar içinde azınlıkların hakları gibi, Müslüman ahalinin de aynı
haklardan faydalanmaları sağlanmalıdır.
6-Milli ve ekonomik gelişmemiz için, siyasi, adli, mali gelişmelerimize engel olacak kayıtlar istemiyoruz.
Misakı Milli'nin kabulüne karşın Anadolu ile işbirliğine yanaşmayan Ali Rıza Paşa Kabinesi 3 Mart
1920'de istifa etti. Yerine Salih Paşa Kabinesi geçti.
Bir konuşmasında Atatürk Milli Misak'ın anlamını şöyle açıklamıştır: "Milli Misak, milletin tam
bağımsızlığını sağlayan ve bunu sağlayabilmek için ekonomisinin gelişmesine engel olan bütün nedenleri
bir daha geri gelmemek üzere kesinlikle kaldıran bir ilkedir."
b)İstanbul'un resmen işgali (16 Mart 1920): Mondros Ateşkesinden sonra 13 Kasım 1918'de İstanbul'a
giren İtilaf Devletlerinin kuvvetleri İstanbul'da bulunmakta idiler. Padişah Hükümeti'nin her hareketini
yakından takip ediyorlardı. Bilhassa Mebuslar Meclisi'nin müzakereleriyle alakadardılar. İstanbul
Hükümeti'nin Anadolu ile birleşmesi, Türk toprakları üzerindeki isteklerine engel olabilirdi. Bu sebeple,
İstanbul Hükümeti üzerine baskı yaparak bu birleşmeğe engel olmağa çalıştılar. Fakat Osmanlı Mebuslar
Meclisi'nin Misakı Milli'yi kabulü, İtilaf Devletleri'ni korkuttu. Bunun üzerine Paris'teki "Yüksek Meclis"
İstanbul'un işgalini ve milliyetçi Türk milletvekillerinin tutuklanmasını kararlaştırdı.
İngilizler 9 Mart'ta vatanseverlerin toplanmakta olduğu Türk Ocağı merkezini bastılar. 15 Mart günü de
İstanbul'daki İtilaf Kuvvetleri Kumandanı yüz elli Türk aydınını tutuklattı.
İşgal günü ise Mebuslar Meclisi'ne giren bir İngiliz müfrezesi de bazı milliyetçi milletvekillerini
tutukladı. Bir kısım milletvekilleri Anadolu'ya kaçtılar. Bu suretle Osmanlı İmparatorluğunun son
Mebuslar Meclisi kapatılmış oldu.
Mustafa Kemal, Mebuslar Meclisi'nin kapatıldığı haberini alınca, bütün milletvekillerini ve İstanbul'daki
yakın arkadaşlarını yanına davet etti.
İşgal Ordusu Kumandanı İngiliz Generali Vilson'un yayınladığı bildiride: İstanbul'da örfi idare ilan
olunduğu, emirlere aykırı veya düzeni bozacak bir harekete girişenlerin Divanı Harb tarafından
muhakeme edilerek idam edileceği bildiriliyordu. Ayrıca beyannameye "işgal geçicidir" kaydı konulmuş,
fakat işgal süresi tayin edilmemişti. Yine bu bildiride, Kuvayı Milliye'nin birtakım İttihatçı ve
soygunculardan ibaret olduğu da yazılı idi.
İstanbul'un işgalini Manastırlı Hamdi Efendi adında gayretli ve vatansever bir telgraf memuru Mustafa
Kemal'e haber verdi.
Mustafa Kemal, işgal olayı üzerine İstanbul'daki İtilaf Devletleri'nin temsilcilerine, tarafsız bütün
devletlerin Dışişleri Bakanlıklarına protesto telgrafları yolladı. Bu telgraflarda:
Türk Milletinin siyasi hakimiyet ve hürriyetine indirilen bu darbenin, yirminci asır medeniyet ve
insaniyetinin mukaddes saydığı bütün esaslara, hürriyet, milliyet, vatan hisleri gibi bugünün insan
cemiyetlerinde esas olan bütün umdelere ve bu umdeleri vücuda getiren insanlığın umumi vicdanına
aykırı olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyordu:
"Biz hakkımızı ve istiklalimizi korumak için girdiğimiz kavganın kutsallığına ve hiç bir kuvvetin bir
milleti yaşamak hakkından mahrum edemeyeceğine inanmış bulunuyoruz.
İstanbul'un işgali olayından doğacak büyük mesuliyete son bir defa olarak dünyanın dikkat nazarını
çekeriz. Davamız haklılığı ve kutsallığı bugünlerde, Tanrı'dan sonra en büyük yardımcımızdır."
İşgalden sonra Salih Paşa Kabinesi düştü. Yerine tekrar Ferit Paşa Kabinesi geçti. Fakat artık ne Padişah,
ne de hükümetinden, milletin kurtuluş davasında herhangi bir yardım beklenemezdi. Çünkü bütün maddi
ve manevi gücünü kaybetmişti. Hatta bağımsız bir Osmanlı Devleti'nden dahi söz edilemezdi. Osmanlı
Devleti'nin yedi yüz yıllık hayat ve egemenliği İstanbul'un işgaliyle sona ermiş bulunuyordu.
V-Türkiye Büyük Millet Meclisinin Açılışı (23 Nisan 1920)
1-Büyük Millet Meclisinin Açılışı İçin Hazırlık:
Son Osmanlı Mebuslar Meclisi'nin kapatılması ve İstanbul'un işgali üzerine, Mustafa Kemal Türk
Milletine yayınladığı beyannamede:
Yedi yüz senelik Osmanlı Devleti'nin hayat ve hakimiyetinin sona erdiğini, Türk Milletinin medeni
kabiliyetini, hayat ve istiklal hakkını ve bütün istikbalini korumaya çağırıldığını bildiriyordu.
Madem ki artık memleketin mukadderatına el koyacak bir makam yoktu, şu halde bunu yaratmak lazımdı.
Bunun için de Ankara'da milletin temsilcilerinden ibaret fevkalade yetkiye sahip bir meclis kurmak ve
milletin idaresini bu meclise vermek icap ediyordu. Mustafa Kemal Temsil Heyeti adına, illere, sancaklara
ve kolordu komutanlıklarına bir genelge göndererek yeni seçimlerin yapılmasını istedi. Bu genelgede
Anadolu'ya geçen milletvekillerinin haklarının saklı tutulacağı da bildiriliyordu.
Mustafa Kemal Meclisin açılışı için hazırlıklarla meşgulken bir taraftan da İstanbul Hükümeti ve
Anadolu'daki İtilaf Devletleri kuvvetleriyle mücadele ediyordu. Evvela elindeki kuvvetleri toplayarak,
Afyonkarahisar ve Eskişehir'deki İngiliz kıtalarını geri çekilmeğe mecbur etti. Anadolu'daki İtilaf
Devletleri'ne mensup subayları da tevkif ettirdi. Böylece yabancıların herhangi bir harekete geçmelerine
engel oldu.
İtilaf Devletleri'ne karşı direnip direnmeyeceği sorulduğunda şöyle konuşur:
"Amacımız milli sınırımız içinde toprak bütünlüğümüzü ve milletin bağımsızlığını sağlamaktadır. Buna
engel olmak üzere karşımıza kim çıkarsa çıksın mutlaka çarpışırız ve başarırız. Bu konudaki kararımız ve
inancımız kesindir."
2-Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Toplantısı:
Türkiye Büyük millet Meclisi'nin toplanması için, yapılan hazırlıklarla bizzat halk meşgul olmuştu. Hatta
Ankaralılar kucaklarında taşıdıkları kiremitlerle binanın üstünü örtmüşler, toplantı salonuna okullardan
getirdikleri sıraları yerleştirmişlerdi. Diğer taraftan Meclisin açılış günü, düşman işgali altında
bulunmayan kısımlarda büyük ölçüde milli ve dini törenler yapılması kararlaştırılmıştı.
23 Nisan 1920 Cuma günü, başlarında Mustafa Kemal olmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri
Hacı Bayram Camiinde namaz kıldıktan sonra hep birlikte merasimle Meclis binasına gelinmiş, orada
vatan ve milletin selameti ve bağımsızlığı için dua edilmişti. Meclisin en yaşlı üyesi olan Sinop Mebusu
Şerif Bey Meclisi Başkanlığına getirilmiş, böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi açılarak vazifesine
başlamıştı.
Mustafa Kemal, Meclise Ankara Milletvekili olarak katıldı. Mecliste ilk sözü alarak Mondros
Ateşkes'inden o güne kadar, Türk Milletinin geçirdiği mücadele safhalarını anlatarak demiştir ki:
"Hayat demek mücadele, müsademe demektir. Hayatta muvaffakiyet, mutlaka mücadelede muvaffakiyetle
mümkündür. Bu da manen ve maddeten kuvvete, kudrete istinat eden bir keyfiyettir."
Aynı gün Meclise verdiği önergede:
1-Hükümet kurmak zorunludur.
2-Geçici kaydıyla bir hükümet başkanlığı tanımak doğru değildir.
3-Milli iradenin temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir.
4-Memlekette Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üstünde hiç bir kuvvet yoktur.
5-Kanun yapmak, kanunları yürütmek Büyük Millet Meclisi'nin hakkıdır.
6-Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ayrılan bir heyet hükümet işlerini görecek, Meclis Başkanı bu
heyetin de başkanı olacaktır.
Not:"Padişah ve Halife, altında bulunduğu baskıdan kurtulduğu zaman Meclisin düzenleyeceği kurallar
içinde durumunu alacaktır" denilmektedir.
Meclis bu önergeyi aynen kabul etti. Böylece Türkiye Büyük Millet Meclisi bir "Kurucu Meclis"
karakterini almış ve yeni bir rejimin temelleri atılmıştı. Yalnız mecliste tam bir fikir birliği yoktu.
Osmanlı Mebuslar Meclisi'nden gelen milletvekillerinden birçoğu meclisin ismine itiraz ediyorlardı.
Bazısı da meclisin, dağılan son Osmanlı Mebuslar Meclisinin bir devamı olmasını istiyorlardı. Halbuki bu
meclis kapatılmış, Padişah ve Hükümeti, bağımsız bir devletin temsilcisi olmaktan çıkmıştır.
Başkan seçimi de mecliste tartışma konusu oldu. Bir heyet Mustafa Kemal'e ordunun başına dönmesini,
başkan seçilmemesini önerdi. Bu öneri Mustafa Kemal tarafından kabul edilmediği gibi, meclis de
muhalefete rağmen çoğunlukla Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Mustafa Kemal'I seçti (24 Nisan
1920). Mustafa Kemal'in Başkanlığında ilk Bakanlar Kurulu kuruldu (3 Mayıs 1920). Bu hükümete;
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti denildi.
Hükümet kurulduktan sonra Mustafa Kemal, Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğunu bütün yabancı
devletler Dışişleri Bakanlıklarına bildirdi (30 Nisan 1920).
3-İlk Anayasa (20 Ocak 1921):
Hükümet kurulduktan sonra Meclis Komisyonlarının seçimini yaptı. Bu komisyonlardan biri de"Hukuk
Esasiye Komisyonu"idi. Komisyonun görevi, Mustafa Kemal'in kabul edilen önergesindeki prensiplere
uygun bir Anayasa tasarısı hazırlamaktı. Bu tasarı üzerindeki görüşmeler 20 Ocak 1921'de sona erdi.
Görüşmeler esnasında iki fikir akımı belirdi. Bir kısmı Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin geçici bir
hükümet olmasını; buna muhalif olanlar ise egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete geçmesini istiyorlardı.
İlk Anayasa 20 Ocak 1921'de kabul edildi. Bu kanunun önemli bazı maddeleri şunlardır:
1-Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
2-Kanun yapmak ve kanunu yürütmek yetkisi, milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet
Meclisinde toplanır.
3-Türkiye Devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur.
4-Meclis Başkanı, İcra Vekillerinin de başkanıdır.
İlk Anayasa'da egemenlik hakları kayıtsız şartsız Büyük Millet Meclisi'ne bırakılmıştır. Hilafet ve saltanat
hakkında kesin bir hüküm yoktu. Çünkü henüz kurulmuş olan Büyük Millet Meclisi'nin rejim değişikliği
yapması için müsait zamanı beklemesi gerekiyordu. Kurulan yeni Türk Devleti'nin dünyaya tanıtılması
için her şeyden evvel vatanın düşman istilasından kurtarılması icap ediyordu.
Büyük Millet Meclisi mahrumiyetler içinde açıldı ve yine mahrumiyetler içinde çalıştı. Birçok bakanlar
gaz sandıklarını masa olarak kullanıyorlardı. Taşıma araçları ilkel ve azdı. Bütün bu mahrumiyetler, milli
iradeyi asla söndüremedi. Kanaatkar, feragat sahibi Türk Milleti, kahraman bir milletin, kahraman
evlatları olduklarını dünyaya bir defa daha göstermek zorunluluğunu anlamıştı.
VI-Padişah Hükümetine Karşı Savaş
1-Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetiyle, İstanbul Hükümetinin Mücadelesi:
5 Nisan 1920 tarihinde Damat Ferit Paşa tekrar sadrazam olunca düşmanların da yardımıyla Millî
Mücadeleye karşı düşmanca bir durum aldı. İstanbul Hükümeti, Anadolu'daki faaliyetlerin yabancı
devletleri aleyhinize döndüreceğini düşünerek endişeleniyordu. Hattâ yaptıkları propagandalarla millî
hareketin memlekete felâket getireceğini orduya ve halka anlatmağa çalışıyorlardı. Anadolu'd.aki bütün
çalışmaları Mustafa Kemal ile ilgili gören Damat Ferit, O'nun uzaklaştırılmasını temin edebilirse millî
hareketin duracağını zannediyordu. Bu gayesine erişebilmesi için elinde tek kalan silâh "Fetva" idi.
Şeyhülislâm Dürrî Zade'nin çıkardığı fetva'da şu üç nokta vardı:
a-Anadolu hareketi kanuna aykırı bir harekettir, Mustafa Kemal ve arkadaşları âsidirler.
b-Bu hareketle Padişah'ın mücadele etmesi caizdir.
c-Bu mücadelede ölen şehit, kalan gazidir.
Fetvanın suretleri düşman uçaklarıyla Anadolu şehir ve kasabalarına atıldı. Fetvadan sonra Anadolu'da
yer yer ayaklanmalar çıktı.
2-Büyük Millet Meclisi Hükümetine Karşı Ayaklanmalar:
Kurtuluş Savaşı sırasında millî harekete karşı olan ayaklanmaların sayısı altmış kadardır.
Mustafa Kemal ve arkadaşları yurdumuzu istilâ eden dış düşmanlardan çok iç ayaklanmaları bastırmakla
uğraşmışlardır. Millî kuvvetlerimizin bir kısmım bu iç düşmanlarla savaşmak için ayırmak zorunda
kaldıklarından bu ayaklanmalar, kurtuluş hareketine karşı büyük bir engel teşkil etmişlerdir.
A.Anzavur Ayaklanması :
Bursa, Bandırma, Balıkesir taraflarında Anzavur Ahmet isimli bir Çerkez, millî savunma aleyhine
başkaldırdı. Bu âsiye Padişah Hükümeti tarafından paşalık sam verildiği gibi, çetesi de takviye edildi.
Anzavur Ahmet'in ayaklanma bölgesi millî kuvvetlerin çalışma alanında olduğundan zararlı olmuştur. ,
O sırada Kuvay-ı Seyyare (Gezici Kuvvetler) adı altında çalışan bir müfrezenin komutanı bulunan Çerkez
Ethem, müfrezesiyle C'aeyve boğazı civarında Anzavur'a hücum ederek ,yendi. Anzavur da bir İngiliz
gemisiyle İstanbul'a kaçtı.
B-Düzce, Hendek, Adapazarı Ayaklanması :
Bu bölgede ayaklanan asîler, Düzce'de millî kuvvetlere yaptıkları anî bir baskınla silâhları ele geçirip
bütün cezaevlerini boşalttılar. Üzerlerine gönderilen 24. Tümeni Hendek'de pusuya düşürdüler.
Ayaklanma Hendek ve Adapazarı'na kadar yayıldı (25 Nisan 1920).
Türkiye Büyük Millet Meclisi iki gün evvel açılmış o1duğu ha1de derhal ayaklanma işini ele aldı. General
Ali Fuat (Cebesoy) ve Refet (Bele) komutasında gönderilen kuvvetler ayaklanmayı bastırdı. ;
C-Afyonkarahisar ve Konya Ayaklanması :
Afyon'da Çopur Musa adli bir asî etrafına topladığı bir kuvvetle ayaklandı. Üzerine gönderilen kuvvetlere
karşı koyamadı, taraftarları dağıldı, kendisi de Yunanlılara sığındı.
İstanbul'da oturan Konyalı Zeynelabidin ve kardeşleri, Konya ve civarında bir ayaklanma hareketi
hazırlamışlardır.
Delibaş adlı bir eşkiya, çoğu asker kaçağı olan 500 kadar silâhlıyı etrafında topladı. Asîler, "Padişahım
çok yaşa" diye bağırarak Çumra'dan yola çıktılar. Ayaklanma kısa bir süre içinde Çumra'dan Alanya'ya ;
kadar yayıldı. Asîler Konya'yı işgal ettiler.
Konya ayaklanmasının bastırılması işini Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Albay Refet Bey'e verdi. Albay
Refet emrindeki kuvvetlerle Konya'ya girdi. Asîler Bozkır yönüne kaçtılar. Delibaş Mehmet güneye
kaçarak Mersin bölgesindeki Fransızlara sığınmışsa da sonradan bir fedai tarafından öldürülmüştür.
D-Milli Aşireti Ayaklanması :
Urfa'nın Fransızlardan kurtulması hareketinde Kuvay-ı Milliye ile işbirliği yapan ve Urfa'nın geri
alınmasına çalışan Millî Aşireti sonradan Fransızlarla anlaşarak ve onlarla birleşerek Urfa ve Siverek
üzerine yürüdü. Buralarda tutunamayınca Viranşehir'i işgal etti. Fakat askerî birlikler karşısında
Viranşehir'i de terk ederek Suriye'ye çekildiler.
A-Hilâfet Ordusu :
Damat Ferit ve Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa, millî kuvvetleri yok etmek için birtakım aç, sefil ve
kendi çıkarlarına çalışan kimselerden Kuvay-ı İnzibatiye adıyla bir hilâfet ordusu kurdular. Bu ordunun
komutanı Süleyman Şefik Faşa idi. Evvelâ İzmît civarında faaliyette bulunan Kuvay-ı Milliyecilerden
Yahya Kaptan'ı, Tavşancıl'da sardılar. Yahya Kaptan teslim olduktan sonra feci bir şekilde öldürülerek
kuvvetleri dağıtıldı. Hilâfet ordusunun faaliyeti Bolu, Düzce, Adapazarı çevresinde üç ay kadar devam
etti.
Fakat İstanbul Hükümeti'nin birçok gayretIer1e kurduğu Hilâfet ordusunuz Ali Fuat Paşa komutasındaki
kuvvetler, Adapazarı; Refet Bey komutasındaki kuvvetler de Bolu'da yenerek kaçmağa mecbur ettiler.
Böylece bu bölgedeki ayaklanma bastırılmış oldu.
B-Türkiye Büyük Millet Meclisinin Istanbul Hükümetine karşı aldığı önlemler:
İstanbul Hükümetinin aldığı bütün tedbîrler Büyük Millet Meclisinin toplanmasına ve açılmasına engel
olamadı. Meclis açılır açılmaz bu ayaklanmaları bastırmak için Hiyaneti Vataniye Kanunu'nu çıkardı. Bir
de bu kanunu uygulayacak İstiklâl Mahkemeleri kuruldu.
İstanbul'un çıkardığı fetvaya karşılık olarak, Anadolu müftüleri bir fetva çıkardılar. Bu fetva; yapılan
mücadelenin meşru olduğu, vatan topraklarını düşman işgalinden kurtarmak için çalışıldığı bildirilerek;
Damat Ferit ve Hükümetini vatana ihanet suçu ile suçluyorlardı.
Asîlere karşı gönderilen millî kuvvetler, ,ayaklanmaları kısa zamanda bastırmağı başardılar. İstanbul
Hükümeti bir defa daha Anadolu'ya yenilmişti. Bu, aynı zamanda istiklâl ve bağımsızlık için alevlenen
millî iradenin, çürümüş ve çökmüş saltanata karşı başarısıdır.
C-Yeşil Ordu:
Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra Ankara'da birkaç cemiyet kurulmuştu. Bunlardan biri de "Yeşil
Ordu" idî. Henüz düzenli, yeni bir Türk ordusu kurulmamıştı. Yeşil Urdu Cemiyeti, ordu kuruluncaya
kadar millî dâvayı benimsemiş ve güvenilir askerî kuvvetler vücuda getirmeğe çalışacaktı. Yeşil Ordu
kurucuları arasında Çerkez Ethem, kardeşi Tevfik Bey ve milletvekili Çerkez Reşit Bey gibi kötü niyetli
bazı kimseler vardı. Önceleri yalnız askerî nitelikte olan cemiyet, sonraları gizli ve siyasî bir karakter
almıştı. Yeşil Ordu Cemiyeti, Mustafa Kemal'in şahsî şöhret ve nüfuzundan faydalanarak kuvvetlenmiş ve
faaliyet alanını genişletmişti. O sırada ayaklanmalarla meşgul bulunan Mustafa Kemal, bu mesele ile
yakından ilgilenmemişti. Kötü maksat güden cemiyet üyeleri, fırsattan faydalanarak düzenli ordunun
kurulmasına karşı cephe aldılar ve şu fikri yaymağa çalıştılar: Ordudan fayda yoktıır, dağılsın! Hepimiz
kuvay-ı milliyeci olalım! Cemiyetin bu tehlikeli gelişmesi karşısında Yeşil Ordu derhal kapatıldı.
Kuvvetine güvenen Çerkez Ethem ve kardeşleri düzenli ordunun kurulmasına karşı cephe aldılar.
D-Çerkez Ethem ve Yeşil Ordu :
Çerkez Ethem, millî müfrezenin komutanı ve Yeşil Ordu'nun kurucularından idi. Anzavıır'un takibinde,
Bolu ve Yozgat isyanlarının bastırılmasında gösterdiği başarılarından dol,ayı takdir edilmişti. Çerkez
Ethem, kazanmış olduğu bu nüfuz ve kuvveti, memleketin menfaati için değil, şahsî menfaati için
kullanmağa başlamıştı. Ayrıca milletvekili Reşit Bey vasıtasıyla Büyük Millet Meclisinde taraftar
toplamağa, muhalif bir parti yaratmağa ve bu yol ile hükümeti devirmeğe çalıştığı görülüyordu. Çerkez
Ethem, emrinde bulunduğu Batı Cephesi Komutanını dinlemiyordu. Hattâ Yozgat'da yaptığı bir
konuşmada, Ankara'ya dönüşümde Büyük Millet Meclisi Reisini, Meclis önünde asacağım demişti.
Bunlardan , başka Isparta'da oturmağa memur edilen Demirci Mehmet Efe'yi hükümete karşı
ayaklandırmağa kandırmış, kardeşi vasıtasiyla de Yunanlılarla ilgi kurmuştu.
Eskişehir'de çıkan komünist eyilimli Yeni Dünya gazetesi Çerkez Ethem ve kuvvetler i lehinde
propaganda yapıyordu. Yeşil Ordu ve Kuvay-ı Seyyare (Gezici Kuvvetler) ismini alan Çerkez Ethem
kuvvetleri lehindeki bu propagandalar halk arasında ve Mecliste birçok taraftar kazanmasına neden oldu.
Mecliste bile Çerkez Ethem'in kuvvetlerini, düzenli ordudan üstün tutanlar vardı.
E-Çerkez Ethem'in isyanı :
Bu durum karşısında Çerkez Ethem ve kuvvetleri, artık Millî Mücadelede faydalı olmaktan çıkmış, bir
anarşi unsuru haline gelmişti. Mustafa Kemal, süratle tedbir ,almazsa büyük bir isyan cephesi karşısında
kalacağını anlayarak derhal harekete geçti. Albay İsmet Bey'i Batı Cephesi Komutanlığına tâyin etti.
Güney Cephesi Komutanlığını da Refet Bey'e verdi.
Albay İsmet Bey, Batı Cephesine gelince emrindeki kuvvetleri teftişe başladı. Çerkez Ethem, kendi
kuvvetlerini teftiş ettirmedi. Daha sonra cephe komutanını tanımayarak doğrudan doğruya Meclis Başkanı
ile haberleşmeye başladı. Bu hareketler, Çerkez Ethem ve kardeşlerinin Büyük Mi11et Mec1isi
Hükümetine karşı isyana karar verdiklerini gösteriyordu. Artık Ethem'e karşı silâhlı kuvvetle direnmekten
başka çare kalmamıştı.
Asî Ethem kuvvetleri üzerine harekete geçildi. Albay İsmet ve Refet Beyler yönetimindeki kuvvetler
asîleri dağıtarak Kütahya'yı işgal ettiler. Asîler Gediz'e doğru çekilmeğe başladılar. Yunanlılarla
birleşmek fikrinde olmayan bir kısım çete reisleri ve asîler Millî Kuvvetlerimize katıldılar. Çerkez Ethem
de kardeşleri ve adamlarıyla Gördes civarında Yunanlılara sığındılar. Bu vatan hainleri, ihtirasları
yüzünden millî varlığımızı çiğneyen düşmanIar1a birleşmekten bile çekinmemiş1erdi. (11-13 Ocak 1921).